ŞAİRKULDAMAD
Ana Menü

Çevrimiçi Kullanıcılar
Çevrimiçi Ziyaretçiler: 1

Çevrimiçi Üyeler: 0

Toplam Üye Sayısı: 2
En Yeni Üye: Murat-yuksel

Bizi Takip Edin
Bizi şu ağlardan takip edebilirsiniz :

NEME GEREK ŞAŞTIM KALDIM ARPALAR ELA GÖZLÜM GEL GÖR BENİ SENDE GEL MUAMMA

Makale Hiyerarşisi
Makaleler ana sayfası » DENEMELER » FRANSA DA BİZ TÜRKLER,1

FRANSA DA BİZ TÜRKLER,1



1.NESİL
          Bu gün Fransa’da yaşayan biz Türk’ler,En az  otuz beş kırk yıl olmuş  birinci nesil olarak  Fransa’ya geleli.Şöyle dönüp geriye baktımızda,bir insan ömrü gibi uzun yıllar geçmiş aradan.
   Bu kırk yılı şöyle bir gözden geçirir isek, mazimizi bir an olsun hatırlamış oluruz. Bizler Türkiye’mizin ücra köşelerinden,kimimiz batısından,kimimiz doğusundan, kimimiz güneyinden kimimiz de kuzeyinden  Fransa’ya  işçi olarak  geldik. Bir o kadardan fazlasıda diğer Avrupa devletlerinie işçi gitnmişti.
     Hemen hemen bir  çoğumuzun önemli bir işi   yoktu. Elbette her kişi kendine has çalışması vardı. Fakat,devrin hızlı  güclü gelmesine ayak uydurma imkanımız yoktu ve olmuyordu, sanıyorum olmayacaktı  da. Bu yüzden  hepimiz yeni imkanlar iyi olanaklar,daha yaşama katkılı işler peşindeydik.Zira acı olan taraf  fakirlik yoksulluktu.Atalarımızın yokluk içinde geçen zamanları bize birer uyarı,birer ikaz  gibi geliyordu.bu amaçla her zaman yeni ümitlerle yeni  yeni işler atılımlar peşindeydik.
  İşte Türkiye’de ki bizlerin  imdadına,  Avrupa devletlerinin Türkiye’den iş gücü için  işçi istemesi bizlere yeni kapılar açmıştı, bu da bir şans olmalıydı. Bu açılan Avrupa da ki  iş kapıları,bize daha fazla bir kazanç yapma  imkanı verecek yeni olanaklar sağlıyacaktı .En azından yıl, on bir ay çalışma imkanımız olacaktı.Bu çalışma süresi içinde iyi kazanç sağladığımız gibi, para biriktirme olanağımız da artıyor olacaktı.
    Bu kazanılan paralar sayesinde de insanlarımızda,daha refah bir yaşam yaşama  fırsatı bulduğu gibi, daha fazla iş yapma,daha fazla yatırım yapma şansına sahip olacaklardı .Kısacası  belkide yoksulluktan,   fakirlikten de kurtulmuş olacaktık.
  Her şeyden evvel bu olanağı elde etmek için,türlü çeşit sınav test ve imtihanlardan geçmek zorunda kalınılıyordu.İlk aklımıza gelen soru,  kazana bilirmiyiz sorusu çıkıyordu  karşımıza .Kazanamamamk ise en büyük korkumuzdu. Zira Avrupa,Türkiye’den işçi istiyordu ama, en iyi işçi  en iyi iş bilir ,en sağlıklı  ve genç insanlarımızı seçiyorlardı. Bu yüzden de işçi seçme ve  alma konusunda  çok  dikkatli ve  titiz  davranıyorlardı..
  İşçi isteyenler ne kadar  fazla ise,buralara arzulu istekli  Türk  işçisi daha çok ve fazla idi.Bu yüzden her şey sıraya dökülmüştü.Bu sıra en az bir iki senede bir çıkıyordu. Bundan dolayı kaçırılan fırsatın telafisi zordu. Bu yüzden sırasını kaçırmamak isteyen insanlarımız  çok mu çoktu.  Öbür taraftan da sıkı kontroller denetimler imtihanlar sınavlar testler yanı sıra sağlık sıhhat kontrolleride sıkı ve   peş peşe geliyordu.
  Mesela,Türkiyede ben Ankara iş ve işçi bulma kurumuna yazıldıktan sonra iki sene sıra bekledim. Sıra çıktığında benimle beraber dört yüz kişinin Ankaraya çağrıldığını söylediler. Bu dört yüz kişinin içinden kırk kişi imtihanları kazanıp,  İstanbula sevk edilmiş.Bunun üç kişisi yokmuş.Bu otuz yedi kişiden sadece bende içlerinde olmak üzere ancak sekiz kişiyi seçip almışlardı.Sıkı  sağlık kontrollerinden ve çeşitli test ve imtihanlardan sonra.
  Yani dört yüz kişiden sadece sekiz kişi alınmış ve Fransaya yollanmıştı.Kısacası Avrupa işçiliğini kazanmak bir nevi SIR’at köprüsünü canlı geçmeğe benziyordu.
        İşte herkesin ümitlendiği bu Avrupa işçi pazarı  devletlerin isteğine  göre zamanla istekler durdurulmaya başlanmıştı. Fransa Türkiye arasında ki işçi isteği  dokuz yüz yetmiş dört yılı sonlarına doğru  sona ermişti.
   Gelemeyenlerde bir dert, gelenlerde bin dert misali haller yaşanmaya başlamıştı. Gelmek isteyipte gelemeyenler Fransa  isteklerin sona ermesinden dolayı,kaçak gelebilme durumunu seçip illede Avrupa da bir iş tutma arzusundalardı.Bundan da çok az kişi yararlanmışlardı..
   Gelenlerin bir çoğu Türkiye de ki işine göre seçim yapmış,Fransaya gelmişlerdi.Fakat görünüre göre bir çoğu genede yetersiz olup burada ki çalışma koşullarında zorlanıyorlardı.Hatta aynı meslek adı altında gelmelerine rağmen iki devletin teknik durumunda Fransanın biraz daha teknikte  ileri de olması,bu işçileri dahi  mesleklerinde  zorluyordu.
   Burada işin asıl gerçek  yönü dil bilmemezlik başta geliyordu.Hani bir değim vardır,”ağzınla kuş tutsan neye yarar” misali.Üstelik Fransa daki Türk işçisinin çok olduğu iş yerlerinde de,yabancı uyruklu, daha başka ülke  işçilerin olması,bizim Türk işçilerinden çekinmeleri onlarda biz Türk işçilerine karşı başka  tavır alıp gurup- laşıyorlardı.Sanıyorum bir guruplaşma iyi seçilir bir ayrımcılık yaşanıyordu.
   Bu birinci nesillerin her türlü sorunları o kadar fazla idi ki,çok çalışıp çok yoruluyor yaşamlarına usançlık  veriyordu.
   Hani,ülküsü ayrı, dili ayrı,dini ayrı, gidişatı ayrı,  adeti töresi bilinmeyen her şeyi hür görüp,çok şeylerden haberi olmayan bir toplumun içinde kala kalan Türk işçisinin özel sıkıntıları da ayrıca yük oluyordu kendilerine.
   Başlıca  sorunlar,elbette çalışmaktı.Ama  yemek  yapmak  ,bulaşık yıkanmak  ev işleri, çamaşır  derdi  temizlik,Üstelikte hasret özlem  boyunlarını büküyordu.
    Ayrıca yiyecek seçme  sıkıntısı başka bir sorundu, ki bunların başında dinimizin gereği helal et helal yiyecekler seçip,daha sağlıklı yaşama olanağı idi.
     İlk zamanlar bu arananlar  hiç  yoktu. Dinimiz gereği et kesimleri yoktu.Belli başlı İslamı kesim yapılmadığı gibi İslami yiyecek bulma olanağı bile yoktu. Fakat birinci nesilin aradığı bu yiyecekler,ancak kendi aralarında birleşerek  tadarik edilmekle biraz olsun hafifletiliyordu  zamanla.
   İşte bu ağır  çalışma yükü, sıkıcı hayat içerisinde yaşayan bu birinci nesil insanları, zamanla  yeni çareler aramaya  başladılar.Baktılar ki  gurbetin acısı  var, derdi var,yaşam koşulları beklendiği gibi değil  ,üstelik  arada hasret özlem,çoluk çocuk ayrılıkları derken,ilk çare bunları yanlarına getirip,hiç olmazsa olanaklar dahilinde yaşamlarını  biraz düzenli hale getirmeyi amaçladılar.Zira burada ki bu kalış hiçte kısa olmayacak gibi  görünüyordu.
    Hani buraya gelmeden önce kazanmak yeterli olacağını sanırlarken,burada ki  her türlü ezaya cefaya razılarken, zamanla  burada çekile gelen ağır yaşam şartları mecburen onları bu yola girmeye razı etmişti.
  Zira bazı işçi vatandaşların,Türkiye de kirada olduğu,bunların çocuklarının da bir nevi gurbetçi gibi  olduğu biliniyordu. İşte  iş böyle olunca işçi vatandaşlar  ilk fırsatta çoluğunu çocuğunu getirmeye başladılar.Tabi Türkiye’den aile getirme  ilk zamanlar hem Türkiye de hem de Fransa’da ki insanlarda bir yadırganma  görülmüştü.Gene bir kısım getirip yaşamlarını  buna göre ayarlamaya gitmişlerdi.
  Bu aile birleşimi  çok uzun süre ındırgalı bir şekilde devam etti.Getirenlerden çoğu”herkesin kendi görüşü veya aile görüşüne” göre değişik konumlar  yüzünden getirmeyenler daha çoğunluktaydı.
  Ama buraya gelinirken  amaçlar gayeler düşünceler hep kazanç içindi. Fakat burada ki kazanç kadar hayat koşulları zorluklar içinde olduğu iyiden iyiye anlaşılmaya da başlanmıştı.
   Durumlar “davulun sesi misali”pekte öyle tatlı değilmiş.üstelik zaman sanıldığı gibi kısa değildi.
   İşte bu birinci nesilin bir çoğu Türkiye’ye geri döndü.Zira hallerinden  anlaşıldığına  göre kimileri burada  aradığını bulamamıştı.   
   Gurbette her geçen gün, para kazanmaktan çok günlük  yaşamın  daha yorucu  oluşu görülüyordu. Hemde zorluklar  oldukca yoğundu,ne kadar hayat şartları iyi olsada  işçi vatandaş burada kendini geçici görüdüğünden kazanıp dönmeyi amaçlıyordu.Bu yüzden olacak bir türlü içi ısınmıyordu burada kalmaya.Ama ne varki geri döndüğünde de yoksulluğun gene kapısında olduğunu seziyordu. İşte bu  sıkıntıların acısını bedeni ile çekmeye razı oluyordu.Bu gün hala  kalanları olmakta.
   İşte bu koşullar altında ki son duruma göre en iyisi ailecek gelmeyi,ailesini Fransaya getirmeyi uygun görüyordu. Kendi rahatının  huzurunun  iyi olacağını umuyorlardı, Bu arzu ve emel içinde aile birleşimi çoğalmıştı.Zira burada çalışmakta olan her işçinin en büyük problemine son verme umuduydu bu birleşimler.Hemde çoğunluğuyla  bir yönden  başarılı da sayılırlardı.Zira yaşam yaprağının ilk başlarında ,iyi olduğu görülüyordu.Hiç olmazsa işçi vatandaş bekar hayatından kurtulmuş,ev işlerinden  kurtulmuş,daha bilinçli bir yaşama başlamışlardı.
   Ama kazın ayağı hiçte öyle değildi.Aile birleşiminin koşulları o ailenin fertlerinin duble katı kadar ağır ve yüklü idi ki,işçi vatandaşı bu kez diğer sorunlara gark olmuştu.


Yazar tinmaz - July 12 2014 2147 Okunma · Yazdır

Table 'sairkuldamaddb.fusion3t695_share_table' doesn't exist
Üye Girişi
Kullanıcı Adı

Parola



Parolanızı Mı Unuttunuz?
Buraya Tıklayın

En Son Makaleler
Ali Bayram
MANİLER
KÖROĞLAN
KORONA “ Covid-19”
GÜZELİM

Kısa Mesajlar
Mesaj göndermek için giriş yapmalısınız.

tinmaz
yazılmış 20 kitabım var yardımcı olacak bir yayın evi arıyorum.